
PARA, PARA, PARA…
Paranın insan üzerinde ve insan ahlakı üzerinde bir etkisi var mıdır?
Mustafa KOÇ
Para kazanmanın adı artık “ekmek kavgası” oldu. Ama farkına varmadığımız bir ÅŸey var: Bu para kazanma hırsı her ne kadar “ekmek kavgası” diye yumuÅŸatılmaya çalışılsa da aslında o kadar masum bir ÅŸey deÄŸil. Dikkatlice bakarsanız yaÅŸadığımız bütün belaların altında bu aşırı para kazanma hırsını görürsünüz. Yıllar önce Napolyon boÅŸa söylememiÅŸ: Para, para, para…
Gel gör ki giderek maddeleÅŸen acımasız dünyada parasız da hiçbir ÅŸey yapamıyorsunuz. Ya “paranız kadar konuÅŸabiliyorsunuz” ya da “parası olan konuÅŸuyor”. Bu da insanoÄŸlunun sahip olduÄŸu güzel deÄŸerlerin kimi zaman görmezden gelinmesine kimi zaman da yok olmasına, unutulup gitmesine neden oluyor.
***
Her sabah kalktığınızda etrafınıza bir bakın; insanlar bir telaÅŸ bir koÅŸuÅŸturma içinde güne baÅŸlıyor. Bu sabah telaşının altını kazıdığımızda büyük çoÄŸunluÄŸun gerçekten “ekmek kavgası” için yollara döküldüÄŸünü görürüz. “Ekmek kavgası” biraz zorluk, biraz savaÅŸma gibi çaÄŸrışımlar yaptırsa da derin bir anlamı var. Sonuçta herkes daha iyi yaÅŸamak için daha çok kazanması gerektiÄŸini biliyor. Yani sosyal hayatımızın yönünü bir bakıma tamamen ekonomik ihtiyaçlar ve hedefler belirlediÄŸi için hayat mücadelesini sıradan insanlar için bir ekmek kazanma iÅŸi olarak da deÄŸerlendirebiliriz.
SavaÅŸa giden askerler gibi
Böyle olunca sabah kalkıp evinden çıkan insanlar bir tür savaÅŸa giden askere benzetilebilir. İnsanlar her sabah, ya birilerine bir ÅŸeyler satmak ya da birilerinden bir ÅŸeyler almak için yola düÅŸüyor. Hani, “paranın gözü kör olsun!” ya da “yoksulluÄŸun gözü kör olsun” deriz ya iÅŸte herkes, içinde bulunduÄŸu çemberi bir ÅŸekilde kırmak için evden çıkıyor. Tembelleri saymazsak bu, herkes için geçerli. Böyle baktığımızda bunun son derece normal ve masum bir ÅŸey olduÄŸunu düÅŸünürüz.
Ticaret ve alış veriÅŸ, insanlık tarihi kadar eski. Elbette mal ve hizmetler el deÄŸiÅŸtirecek ki dünyada denge kurulsun. Ama gelin görün ki bu para dediÄŸimiz ÅŸey, hiç de o kadar masum deÄŸil…
Para için “iyi bir uÅŸak, kötü bir efendidir” derler ya biraz da öyledir. Para, kullanan kiÅŸiye ve kullandığı yere göre her iÅŸe yarayabilir. İyi yola da kötü yola da; hayra da ÅŸerre de…
Dünyadaki büyük sorunların temelinde de bir paylaşım ve para kazanma hırsı, hatta ticarete ve paraya dayalı bir sömürü vardır. Öyle olmasa güçlü bir ülke kendi yurttaÅŸlarını daha iyi yaÅŸatmak düÅŸüncesiyle, okyanuslar ötesinden gelip fakirlikle boÄŸuÅŸan zavallı insanları birbirine düÅŸürebilir miydi? Yani sonuçta savaÅŸların da altında bir mal paylaşımı, pazar paylaşımı ve ekonomik çıkarlar olduÄŸu anlaşılıyor.
Gelin biz böyle büyük iÅŸlere burnumuzu sokmadan paranın kendi küçük dünyamızdaki tahribatına dönelim. Peygamber de tüccarlık yaptığı için ticaret bizde biraz kutsal sayılır. Ancak kimse hileli malların, haksız kazançların, vergisiz gelirlerin hesabını sormaz. Tüccarlığın kutsallığına evet ama terazinin doÄŸru tartmasını da bilmek gerekiyor. Peygamber, teraziyi düzgün tutmasaydı zaten peygamber de olmazdı. Demek ki önemli olan ticaret yaparken hakkı ve adaleti gözetmek de gerekiyor.
Para kazanmak için her ÅŸey "mübah" mı?
İnsanlar para kazanmak için neler yapmadı ki? Bıçkı tozunu köfte diye, eÅŸek etini pastırma diye, bozuk malları da saÄŸlam diye satanlar da ticaret yaptıklarını düÅŸünüyor. Balın sahtesini bile üretmiÅŸ bir milletiz yani. Oysa para kazanmak için “her yolu mübah” görenleri hoÅŸ görmemek gerekiyor. Ancak birden ortaya çıkan hesapsız ve çok paranın kaynağını kimse bilmiyor da sormuyor da… Zaten paranın asıl bozduÄŸu kiÅŸiler daha çok, böyle kolay kazananlar arasından çıkıyor.
Hani, “Onun dini, imanı para” diye bir söz var. Eh böyle adamın dini, imanı olur mu? Olmaz ama parası olur iÅŸte. Hem parası olunca itibarı da olur. Okul da yaptırır, cami de yaptırır; vergi vereceÄŸi parayı bilmediÄŸiniz yerlere bağış da yapar; biz ona karışamayız. Ama ötekileri incitmeden, helal para kazanılmasını isteme hakkımız vardır herhalde, ona karışırız.
Eskiden paranın ve imanın kimde olduÄŸu bilinmezdi. Çünkü ikisi de gizlenirdi; zengin olduÄŸunu söylemek de inancını reklam etmek de ayıp sayılırdı. Osmanlıda yetmiÅŸ iki millet bir arada yaÅŸarken oluÅŸan ama yetmiÅŸ iki millet gittikten sonra bu güzel ahlak ve hoÅŸgörü kültürü, bugüne kalamayıp unutulup gitmiÅŸ. DüÅŸünün bakalım ÅŸimdi böyle bir ÅŸey mümkün mü? Her ÅŸeyin reklamı yapılıyor, her ÅŸeyden bir çıkar, bir fayda bekleniyor. Mesela eskiden yoktu böyle ÅŸeyler; gösteriÅŸli iftar sofralarının ihtiÅŸamını ve mantığını anlayabilir misiniz? Yahu, o israfla oradaki insanların on mislisini doyurabilirsiniz. Ama olsun, gariban doyurmak reklamsız olunca para getirmiyor; demek ki gariban doyurmak sevap da getirmiyor olmalı(!). Neyse günümüz ne de olsa reklam devri ve bizler de bu reklamları kanıksadık.
Zengini herkes sever
Belki bilmeyerek “Benim vatandaşım” iÅŸini bilir deyip para kazanmak için her yolun serbest olduÄŸu anlamına gelecek bir söz söyleyen devlet büyüklerimizden biri; “ben zenginleri severim.” demiÅŸti. O gün bugündür zenginler daha çok seviliyor. Aslında sevilen ÅŸey zenginler deÄŸil, paranın ta kendisi. Zenginleri çok sevdiÄŸimiz için bizi yönetenleri de onların arasından seçmek zorunda kalmıyor muyuz?
Demem o ki parayı sevmeyen yok. Ancak bu paranın çoÄŸu da bazılarını bozabiliyor. Yanlış bilmiyorsam; “Az para maldan, çok para imandan eder.” diye bir söz vardı. EÄŸer hakkıyla harcamıyorsa, edebiyle kullanmıyorsa çok para da parasızlık kadar kötülüklerin kaynağı olabilir.
Para için “iyi bir uÅŸak, kötü bir efendidir” derler ya biraz da öyledir. Para, kullanan kiÅŸiye ve kullandığı yere göre her iÅŸe yarayabilir. İyi yola da kötü yola da; hayra da ÅŸerre de…
Düne kadar cebinde beÅŸ kuruÅŸ olmadan dolaÅŸanların cebi üç kuruÅŸ para gördükten sonra nasıl deÄŸiÅŸtiklerine herkes tanık olmuÅŸtur. Böylelerinin sokakta yürüyüÅŸleri bile deÄŸiÅŸir. İşte önemli olan çok para sahibi olmak deÄŸil, onu taşıyabilmek. Taşıyabilenler yok mu, olmaz olur mu? Taşıyabilene helal olsun diyelim. Bu konuyu en iyi özetleyen ÅŸu söze hak vermemek elde deÄŸil: “Parayı başının üstüne koyarsan seni ezer, ama ayağının altına alırsan seni ummadığın kadar yukarı çıkarır.” İşte parayı taşıyabilme dediÄŸim de bu zaten.
Sonradan biraz para görüp de tanınmaz hale gelenleri gördüÄŸüm zaman, kendim için yıllar önce ÅŸöyle bir dua etmiÅŸtim, hiç unutmam; para konu olunca o aklıma geldi:
“Allah’ım, çok param olduÄŸunda ahlakım, huyum deÄŸiÅŸecekse çok para verme!”
İnsanın duası kabul olacaksa olurmuÅŸ. Bu sözü her anlattığımda sonunu ÅŸöyle baÄŸlıyorum: Anlaşılan çok paranın, böyle diyen birini bile deÄŸiÅŸtirip bozabileceÄŸini Allah da biliyor ki çok para vermiyor!
Åžaka bir yana gerçekten çok para kazanana saygı duyup kazancını yatırımda, doÄŸru yerlerde harcamasını dileyelim.
Emek harcayıp, çalışıp doÄŸru yoldan para kazanmak da gerekiyor elbette. Hepimiz, çıkıp geldiÄŸimiz yerlere bakıp halimize ÅŸükrederken herkesin her ÅŸeyden önce insanca yaÅŸamaya yetecek bir gelire sahip olması hakkı var. Ama burada anlatmaya çalıştığımız sadece para kazanmak deÄŸil; doÄŸru yoldan ve insanlara eziyet etmeden bir ÅŸeylere sahip olmak ve paranın esiri olmamaktır.
Para dediÄŸin el kiri mi?
Dilimizde bütün hayatlarını para kazanmak için geçirip gözü paradan baÅŸka ÅŸeyi görmeyenlere “para dediÄŸin el kiri” denmesi de paraya fazla tamah etmemeyi, paranın harcanıp gidecek bir mal olduÄŸunu öÄŸütlüyor.
"İnsanların yaptığı sahte paralar kadar, paraların yaptığı sahte insanlar da vardır." sözü de paranın insan üzerindeki olumsuz etkisini örnekliyor.
Halkımız ne güzel sözler üretmiÅŸ. DoÄŸduÄŸum topraklarda, çok zengin olanlar için “Parayla çift taÅŸ oynar” derlerdi. Çok parası, serveti olan ama kimsenin servetini kıskanmadan, fesatlık etmeden, refah içinde yaÅŸamayı anlatan bu sözü konuyla ilgisi nedeniyle buraya da yazdım. Bu sözün daha iyi yaÅŸamaya imrenme anlamı taşıdığını da söyleyelim.
Hepinize çalışma gücü verecek saÄŸlık, yetecek kadar gelir, “helal”, haklı, adil ve temiz kazançlar ve paranın esiri olmadan parayı esir alma gücü diliyorum.
***
Başarısızlık Duası...
Olur mu demeyin…Bu yazı uzadı ama aÅŸağıdaki “BaÅŸarısızlık Duası” ile bitireceÄŸim. Bir gazeteden aldığım bu duada verilen ders, bana yıllar önceki duamı hatırlattığı için onu sizlerle paylaşıyorum.
BaÅŸarısızlığın duası mı olur demeyin; var. İşte “BaÅŸarısızlık Duası” (*)
“Alahım;
Doğru yoldan ayrılırken,
BaÅŸkasının hakkını yemeye çalışırken,
Yalan dolanla iÅŸ yapmaya baÅŸlarken,
Canlılara ve çevreme zarar vermek için düzen kurarken,
Hak etmediğim lokmayı boğazıma atarken,
Ahlak dışı bir davranışa niyetlenirken,
Paylaşamayacağım bir zenginliği elde ederken,
Adaletsiz kararlar alırken,
Beni baÅŸarısız kıl, bu konularda bana baÅŸarı yüzü gösterme,
Amin.”
Bu duaya hepimiz “Amin” diyelim ama ne olur çok parası olanlar da deÄŸerlerimizi yakıp yıkarak, dünyamızı “beÅŸ paralık” etmesinler.
Not:
(*) BaÅŸarısızlık Duası, BoÄŸaziçi Üniversitesinde Bankacılık dersleri veren, Bülent Åženver’in “BaÅŸardın” adlı kitabından alınmış.
Bülent Åženver, ayrıca iÅŸ ve çalışma dünyasında ahlakın korunması ve geliÅŸtirilmesi için kurduÄŸu Türkiye Etik DeÄŸerler Merkezi‘ni ve “turklider.org” sitesini yönetiyor.
Çok çeÅŸitli yazarların yazılarını toplu halde bulabileceÄŸiniz bu siteye bakmak isterseniz, aÅŸağıdaki linke tıklayabilirsiniz.