Hayatımızı, sürprizlerle dolu bir yolculuğa da benzetebiliriz. Bilmediğiniz bir yolda yürüdüğünüzü düşünün… Önünüze çıkan yol kavşaklarından hangisine gideceğinize karar vermek de bir seçim değil midir? Üstelik hayat daima sizi bir yol kavşağına getirir ve önünüze çıkan yollardan birini seçmek zorunda bırakır.
****
Siz "geçim" derdinde olsanız da işte yine bir "seçim" dönemindeyiz...
Düşünürsek, hayatımız zaten seçimlerle geçip gitmiyor mu? Çünkü insanoğlu hayatının her döneminde bir takım seçimler yaparak yürüyor yoluna. Kaderimiz her zaman bizi, önümüze çıkan seçeneklerden birini kabullenmeye zorluyor. İşimizi seçerken de eşimizi seçerken de; arkadaşlarımızı, yolumuzu, yönümüzü hatta okulumuzu seçerken de sonuçta bir tercih yapmış oluyoruz.
Oysa seçim yapmak, aslında sadece önümüzdeki seçeneklerden birini kabul etmek değil ki… Seçim yapmak; bir bakıma diğer seçenekleri reddetmek, ya da onlardan vazgeçmektir. Çünkü bir seçim yaptığımızda önümüzdekilerden sadece birini kabul ediyoruz ama diğerlerini terk ediyoruz demektir. İşte bu nedenle birini ya da bir şeyi “seçmek”, ötekileri görmezden gelmek anlamını da taşıyor.
Mesleğimizi, işimizi seçerken bazen birden çok seçeneğimiz vardır. Ama ne yazık ki hayat bize sadece bunlardan birini seçme ve deneme fırsatı verir. Kim bilir, belki seçemediğimiz mesleklerden birinde bizi daha güzel bir iş hayatı ve başarı beklemektedir. Eşimizi seçerken de öyle: Vazgeçtiğimiz sevgiliyle ömür boyu daha büyük bir mutluluğu reddedip etmediğimizi bilemeyiz ki… İnançlarımızı, siyasi görüşlerimizi seçerken de yaşayacağımız yeri, tutacağımız takımı, çevremizdeki arkadaşlarımızı seçerken de daima hep en iyisini seçtiğimizi düşünürüz.
Hayatımızı sürprizlerle dolu bir yolculuğa da benzetebiliriz. Bilmediğiniz bir yolda yürüdüğünüzü düşünün… Önünüze çıkan yol kavşaklarından hangisine gideceğinize karar vermek de bir seçim değil midir? Üstelik hayat daima sizi bir yol kavşağına getirir ve önünüze çıkan yollardan birini seçmek zorunda bırakır. Ama bilinmezlerden birini seçerken bile ikinci yolu, başka bir yolu deneme şansımız yoktur. O yollardan birine girdiğimizde öteki yollarda bizi bekleyecek sürprizlerden mahrum kalırız. Bu yollardan biri felaket, fakirlik, başarısızlık getirecek de olabilir. Belki diğeri de fırsatlar, zenginlik ve başarı sunacaktır. Ama ne yazık ki üçüncü yolu seçtiğimizde neler kazandığımızı da neler kaybettiğimizi de bilemeyiz.
Yine de seçim yapmak, önümüzde seçenekler olması güzel bir şey. Ya bunlar birkaç tane değil de bir tane olsaydı yani tek seçenekli bir seçim karşısında olsaydık daha mı iyi olurdu? Yani o zaman bize seçme hakkı değil boyun eğme görevi verilmiş olmaz mıydı? İyi ki seçimler var, seçme hakkımız var. Günlük hayatta da kendi hayatımızda da daima seçenekler olması, hepsinden önemlisi “seçme hakkımız” olması ne kadar güzel.
İnsan toplumları, binlerce yıldır birbirleriyle dövüşe dövüşe toplu yaşamanın kurallarını bulmaya çalışıyor. Sosyal hayatı düzenlemek için seçim yöntemini buluncaya kadar, ne kadar çok kan döküldüğünü bir bilen var mı? Her düşünceden, her görüşten, her partiden, her ırktan, her dinden insanlar ancak ortak değerler üreterek bir arada huzur içinde yaşayabiliyor. Demokrasi dediğimiz şey de belki bu. Ötekilere tahammül etmeyi, başkalarının hakları da olabileceğini kabul etmeyi ve bizim gibi düşünmeyenlerle bir arada yaşamayı demokrasi kültürüyle öğreniyoruz. Artık hayatın her aşamasında seçimlerimiz var. Eksiklerimiz de olsa demokrasi bunu gerektiriyor ve bunun kıymetini bilmeliyiz. Önemli olan girdiğimiz seçimleri özgürce yapabilmektir.
Unutmayalım ki insanlık buraya kolay gelmedi. Her şey son yüzyılda hızla değişti. Önceleri herkesin seçme ve seçilme hakkı bile yoktu. Avrupa, düne kadar bir birini boğazlayarak yaşıyordu. Türk kadınlarının seçme hakkına kavuşması bile Atatürk gibi bir kahramanın Avrupa’dan önce kazandırdığı bir hak değil mi? Bu hakları elde etmek için çok büyük mücadele vermiş bir toplum olmasak da sahip olduklarımızın farkına varmak, değerini bilmek herkesin görevi olmalı. Çünkü bunları bir kere kaybettiğinizde tekrar geri almanın o kadar kolay olmayacağını bilmek gerekiyor.
Ülkede yapılan seçimler için de öyle diyebiliriz. Demokrasi oyunu bugün çok iyi oynanmasa da bunu öğrenmeye devam ediyoruz. İşte size seçme hakkı… Hiç değilse bu hakkınızı kullanın. Seçimlerde istediğiniz cumhur başkanını, istediğiniz belediye başkanını, istediğiniz muhtarı, istediğiniz siyasi partiyi seçme hakkına sahip olmak hiç de yabana atılacak bir hak değil.
İş seçerken, eş seçerken, arkadaş seçerken, okul seçerken, hastane, dişçi, doktor ve öğretmen seçerken yaptığımız seçim gibi bu seçimlerde de yine bir tanesini tercih etme hakkımız var. Öyleyse geriye ne kalıyor? Aslında gerisi size kalmış. Şimdi isabetli seçim yapmak sorumluluğumuz ve ülkemiz için en doğru seçimi yapma görevimiz var.İşte sizin kaderinizi de etkileyecek bir seçme fırsatı. Kim bilir belki de meydanlarda söylendiği gibi size vaat edilen “aş, iş, ekmek” için bile bir şans günü.
Sandığa gidin ve mutlaka oyunuzu kullanın. Yurttaş olmak, sorumluluk almak ve katılmak demektir. Seyrederek kaderimizi değiştiremediğimiz gibi, katılmayarak eleştirme, şikayet etme ve seçilenlerden hesap sorma hakkına da sahip olamayız. O zaman yapılacak şey seçimlere mutlaka katılmaktır. Çünkü seçimler de toplumlar için bir yol kavşağı ve bir fırsatlar dönemidir. İşte bu fırsatı iyi kullanmak gerekir.
Unutmayın, hayatta üç şey geri gelmezmiş:
Atılan ok, söylenen söz ve kaçırılan fırsatlar…
Hayatın size daima iyi fırsatlar sunmasını ve iyi seçimler yaptırmasını diliyorum.
***
Ben seçim sabahı en güzel elbisemi giyip, kravatımı takıp seçim sandığına gideceğim. Siz de gidin; bir bayram yerine, bir karnavala gider gibi sandığınıza gidin. Çünkü biliyorum ki ülkenin yarınlarını kurmak da çocukların geleceğini kurtarmak da bireylerin, yurttaşların elinde.
Bu vesileyle bir şeyi özellikle vurgulayarak yazımı bitireceğim.
Acaba sahip olduğumuz şeylerin farkında mıyız? Ya da sahip olduklarımızın kıymetini biliyor muyuz?
Tarihe dönüp bakalım: Yer yüzü nice hanlar, hakanlar, krallar, padişahlar, diktatörler görmüş. Hitler’den Mussolini’ye, Salazar’dan Franko’ya, Stalin’den Tito’ya, Saddam’dan diğerlerine daha niceleri gelip geçmiş. Ama bakın çoğu, sadece yaptıkları zulümlerle akıllarda kalmış. Çünkü bunların çoğu ya unutulmuş ya da zalim bir diktatör olarak anılıyor. Tarih verdiği notla herkesi layık olduğu köşeye atıyor.
Ama bir tane adam var ki Tanrı onu bizlere nasip etmiş. Mustafa Kemal Atatürk asla yıkılmıyor ve unutulmuyor. Çünkü o asla bir zalim ve bir diktatör olmadı. Bir tarım toplumundan onurlu bir ulus yarattı, demokrasiye ulaşmak için cumhuriyeti kurdu ve bu cumhuriyet, işte 100 yaşını doldurdu. Üstelik içerden ve dışardan yapılan saldırılara rağmen asla yıkılmadı.
Emperyal dünyanın da istemesine rağmen Atatürk’ü yıkamadılar, onun sevgisini yok edemediler. Eğer Atatürk’ü yıkabilselerdi Cumhuriyeti çoktan yıkarlardı ve bugün bu seçimleri bile yapamıyor olabilirdik. Bu nedenle diyorum ki 100. yıla girerken Mustafa Kemal Atatürk, bu cumhuriyeti ve ülkeyi bir kere daha kurtaracak.
Seçimler halkımıza ve ülkemize hayırlı olsun…
13 Ekim 2023
Şifrenizi mi unttunuz?
Kayıt esnasında belirttiğiniz e-posta adresiniz ya da telefon numaranızı yazarak şifre sıfırlama e-postası alabilirsiniz.
Çerez Kullanımı
Bu internet sitesinde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için çerezler kullanılmaktadır.