![Bir Babalar Günü Yazısı](https://www.mkoc.net/imgs/950x534x2/happy-fathers-day.jpg)
BİR BABALAR GÜNÜ YAZISI
"Hayatta, Ben En Çok Babamı Sevdim"
Babalarımız, hepimizin kahramanlarıdır.
Mustafa KOÇ
Bugün Babalar Günü…
Hepinizin Babalar Gününü kutlarken bugün ben de babamı yazmak ve onu anmak istiyorum. Onun hikayesinde bütün Ahmetler’i ilgilendiren önemli ayrıntılar olduğunu göreceksiniz.
Babam İbrahim Koç... Hepimizin üzerinde ödenmez hakları var... Uzun yıllar köyün muhtarlığını yaptı. Eskiden muhtarlar bugünküler gibi bu işe karşılık devletten bir ücret de almazdı.
Eski kuşaktan Ahmetler’de muhtarlık yapan ve hiçbir karşılık beklemeden köy için çalışan çok değerli büyüklerimiz geldi geçti. Babam da onlardan biri. Köye ilk defa yol yapılırken, ırmaktaki köprü yapılırken, köye ilk defa su getirilirken onun nasıl çabaladığını biliyorum. O nedenle onun Ahmetler’le sevdasını yazmak biraz da bana düşüyor. Bir ömür boyu ata toprağı diye yayla konusu için onun nasıl gece gündüz koşturduğunu ve bu işler için nasıl heyecanlandığını asla unutamam.
Babam, yaşadığı sürece Ahmetler'in dertleriyle, tasalarıyla yoğrulmuş; ölüm döşeğinde bile yaylanın durumunu soran çok özel bir insandı. Onunla gurur duyuyorum.
Hep düşünürüm; acaba babam gibi, hepimizin annelerimiz ve babalarımız gibi onun kuşağındaki insanlar bir de okul yüzü görselerdi, ellerinden tutan biri olsaydı; mesela sosyal devlet, onların da ellerinden tutsaydı kim bilir onlar nasıl olurdu. Sadece onlar mı? Bizler nasıl olurduk, Ahmetler nasıl olurdu, Türkiye nasıl olurdu bilemezsiniz.
Ama yine de bir şeyi biliyoruz; ortaçağdan çıkamayan bir yoksulluğun içinden hepimize onlar ışık olmuşlar, yol göstermişler ve özveriyle yaşamışlar. Kendi kaderlerini değiştiremeseler de bizim kaderimizi değiştirmişler. Köyün okulunu kendi elleriyle yapacak kadar aydınlık düşüncelere sahipler.
Onların çocukluğunda köyde okul ne arar? Babam alfabeyi askerde öğrense de okumayı yazmayı, Kur’an’ı ve matematiği bir çoban olarak dağlarda dolaşırken öğrenmiş. Düşünün benim ilk matematik öğretmenim babamdır. Bunun ne demek olduğunu bugün hepimiz anlayabiliriz.
Ne var ki insanlar ölümlü... Ama önemli olan arkalarından neler söylendiği. Babalar Gününde onu anarken bana izin verirseniz, babam için her şeyi bir tarafa bırakarak şunu söylemek istiyorum:
Çocukluğumdan beri onda gördüğüm ve pek az insanda görebileceğimiz önemli bir fark var: “Sosyal insan” olmak…
Aklımın erdiğinden bu yana, bizim evde babam ölünceye kadar bıkmadan usanmadan köyün sorunları, yayla işleri ve köye yapılacak hizmetler konuşulurdu. Ben de işte bu duygu ve düşüncelerle ve bunları duya duya büyüdüm. Bu yüzden hala Ahmetlerl’le ilgili bir şey duysam heyecanlanırım.
Ahmetler’e ilk defa yol gelirken, ırmaktaki köprü yapılırken, köye ilk defa su getirilirken onun nasıl gece gündüz koşturduğunu, bu işler için nasıl heyecanlandığını asla unutamam.
Babam köye yapılan orman yolunun Taşharman’dan gelerek köyün içinden geçmesi için çok çırpındı. Alıçlıyatak’tan gelen ilk su için kadınlı erkekli köylülerle birlikte demir su borularını nasıl taşındığını yakından bilirim. Hele ırmağa köprü yapılırken köylüleri imece yoluyla nasıl çalıştırdığını gözlerimle görmüştüm.
Belki inanmayacaksınız ama bizim evde köyün dertlerinin, hele yayla konusunun gündeme gelmediği bir gün olmazdı. Ahmetler’de üç devre, en uzun süre muhtarlık yapanlardan biri olduğu için bu belki doğal karşılanır. Ama o muhtar olmadığı zamanlarda da köyle ve köyün sorunlarıyla yaşadı. Bilenler vardır, muhtar değilken de Ankaralarda, yayla keşiflerinde ve nedense Ahmetler’e çok kolay açılmayan devlet kapılarında hep o koştu durdu.
Babam ölünce işte böyle bir kapı kapandı. Ama bir kapı kapanınca bir başkası açılır. Görüyorum ki artık köyümüzün sorunlarına kafa yoranlar hiç de az değil. Bu bize bizden öncekilerden kalan bir kültür de olabilir. İşte şimdi hepimiz Ahmetler’e ilgi duyuyoruz… Geçmişlerimizi anmak için bu bile yeter. Çünkü çok iyi biliyorum ki onlar bize yol gösterdiler, zorluklara aldırmadan uzun yıllar bu işlere kafa yordular ve asla kendileri için yaşamadılar. Bizlerin daha iyi yaşaması için onların fedakarlıklarını, dirençlerini bugün fark edemezsek nankörlük etmiş oluruz.
Çünkü onlar; önlerinde hiçbir örnek olmadan, hiçbir eğitim almadan, görmeden, bilmeden, okumadan, yazmadan bizler için fedakârlık yaptılar. Çünkü onlar kendiliğinden “sosyal insan”dı. Çünkü onlar, gerçek birer kahramandı. Unutmayalım ki onların çabaları olmasaydı Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet’te de bir çivi çakılmazdı bizim köye. Hepimizin bizden öncekilere şükran ve vefa borcu olduğunu söylemek istiyorum.
İşte kendinden fazla, toplumun çıkarlarını düşünebilen "sosyal insan" olmak, her insanın görevi olmalı diyorum. Hatta bana göre iyi bir insan, iyi bir Müslüman olmanın en güzel yanı da “sosyal insan” olabilmek... Kendi adıma bu konuda babama ve özverili atalarımıza layık olabilirsek onlara asla ödeyemeyeceğimiz borçlarımızdan birazını karşılamış oluruz diye düşünüyorum.
Onlardaki bu sosyal hastalık, şimdi biraz da bizlere geçmemiş mi? Manavgat’tan, Antalya’dan, Almanya’dan, İsveç’ten, Bursa’dan, İstanbul’dan, Konya’dan köyünü hisseden insanların hepsine bulaşmış bu hastalık... Bu güzel hastalık; köy sitesinde yazı yazan, buradaki yazıları okuyan, okumasa yazmasa da Ahmetler konu olunca ayağa kalkan bütün insanlarda var. Ama iyi ki var! Dileyelim ki bu hastalık hiç geçmesin ve diğerlerine de bulaşsın. İşte o zaman köyümüz daha çok gelişecek; hepimiz daha iyi birer “sosyal insan” olacağız. Çünkü insan, sosyalleştikçe insanlaşıyor.
Çıkarcılığın alıp yürüdüğü, bencilliğin tavan yaptığı, “gemisini kurtaranın kaptan olduğu” bir dünyada; başkalarını, öteki insanları ve köklerimizin fışkırdığı toprakları düşünebilmek yine de bir farktır ve saygıya değerdir.
Babamın şahsında yüzlerce yıl en zor koşullarda köyümüz için çalışan, köylülerimize hizmet eden bütün muhtarları, bütün büyüklerimizi sevgi, şükran ve rahmetler anarken hepinizin Babalar Gününü kutluyorum.
***
Yazıyı Can Yücel’in, babası Hasan Ali Yücel için yazdığı ünlü şiirle bitiriyorum:
Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim / Can Yücel
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla – ha düştü, ha düşecek –
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici – hep, hepp acele işi! –
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40’ı geçerse ateş, çağ’rırlar İstanbul’a,
Bi helallaşmak ister elbet, diğ’mi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, can evim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Bu şiiri Can Yücelin sesinden de dinlemek isterseniz burayı tıklayın...