
Mustafa KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
ÖZGEÇMİŞ Antalya Manavgat Ahmetler doğumluyum. İlkokulu orada okudum. Aksu İlköğretmen Okulunu bitirdikten sonra 4 yıl ilkokul öğretmenliği ve okul yöneticiliği yaptım. Daha sonra girdiğim sınavları kazanarak Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Eğitim (Pedagoji) bö...

Bugün 17 Nisan, biraz tuhaf oluyor insan…
KÖY ENSTİTÜLERİ'NDEN KENT ENSTİTÜLERİ'NE
“Her eğitim sistemi değişikliğinde Köy Enstitülü yazarlar, kitaplardan birer birer çıkarıldı.”
Ne zaman Köy Enstitülerinin adı söylense hep acı içinde kalırım ve burnumun direği sızlar. Bugün eğitimde dibe vurduğumuzun kanıtı işte tam da budur. Köy Enstitüleri genç Cumhuriyetin eğitim sistemiydi. Eğitim hayatımızda, tarımda, ekonomide, üretimde harikalar yaratırken kapatıldı. Zavallı halkımız ise asla bu oyunu fark edemedi ama Cumhuriyeti yıkmak isteyenler bu işe ta o zamanlarda enstitüleri kapatarak başlamıştı.
Enstitüler savaştan yeni çıkmış, yüzde 90’ı kara cahil bir tarım toplumunun aydınlanmacı eğitim sistemiydi. Cehaleti yenmek için bilgiyi ve bilimi; yoksulluğu yenmek için de üretimi amaçlayan Köy Enstitüleri bu amacı gerçekleştirmek için büyük bir hızla yol almaya başladı. Ne var ki "bu Türkler de çok oluyordu.".. Bir yerlerde Türkiye'nin gel,şme ve aydınlanma yolunun kesilmesine karar verildi ve önce enstitüler kapatıldı.
Sonuçta Köy Enstitüsü deneyimi, Türklerin eğitim buluşu olarak dünya eğitim tarihine geçti. Bizim tarihe gömdüğümüze bakmayın; Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO, bu Türk Eğitim modelini gelişmekte olan ülkelere örnek gösterme kararı aldı.
Elbette bugünkü hayatımıza o günkü okulların aynısını koyamayız. Çünkü şimdi artık başka bir dünyadayız. Toplum da dünya da çocuklar da çok değişti. Ancak o okulların eğitim felsefesinden yararlanarak günümüz koşullarına uygun Kent Enstitülerini yaratabiliriz. Eğitimi, öğrencinin ilgi alanlarına ve toplumun ihtiyaçlarına göre planlayarak çocukların düşünme becerilerini, yaratıcılığını, yeteneklerini, hayallerini ve hedeflerini yine geliştirebiliriz.
Eğer bu ülkenin eğitimini yeniden planlayabilecek bir irade varsa işe 21. yüzyılın toplumuna hitap edecek Kent Enstitüleriyle başlayabilir. En az lise düzeyinden başlayarak değişen ve gelişen çağa uyum sağlamak, teknolojiyi geliştirmek, teknoloji kullanmak için değil teknoloji üretmek için toplumun ve çağın gereksinimi olan çeşitli enstitüler açılabilir. Köy Enstitüsü deneyimi ülkemiziçin iyi bir yol gösterici olabilir.
Bilim, Sanat ve Teknoloji Enstitüleri
Bilim dünyasından kopmamak ve evrensel bilime katkı yapabilmek amacıyla Bilim ve Sanat Enstitüleri, Bilişim Enstitüleri açmalıyız. Örneğin Hindistan gibi muazzam bir yazılım altyapısı yaratmak iamacıyla işe ortaokuldan liseden başlayarak Yazılım ve Bilişim dersleri konabilir, Sanayiye nitelikli insan gücü yetiştirmek için sınava odaklı meslek okulları yerine üretim ve yaratıcılığa odaklı Sanayi ve Teknoloji Enstitüler, Bilişim Enstitüleri açmalıyız. Her mesleğin bir okulu, her becerinin bir diploması ya da sertifikası olmalıdır.
Modern tarımı öğretmek amacıyla arıcılık, balıkçılık, hayvancılık, sebzecilik, meyvecilik gibi her bir üretim alanı için Tarım Enstitüleri açmalıyız. Artık daha büyük düşünmeli; yöresel ürünlerin ıslahı, geliştirilmesi ve üretimi için Tohumculuk Enstitüleri; Pamuk, Elma, Üzüm, Çay Enstitüleri açılmalı.
Hepsinden önemlisi, eğitimin motoru nitelikli öğretmendir. Eğitimde büyük hedeflere ancak donanımlı öğretmenlerle ulaşılabilir. 1848'de başlayan Darül Muallimin'den Köy Enstitülerine; Öğretmen Okullarından Eğitim Enstitülerine ve Yüksek Öğretmen Okullarına evrilen 180 yıllık öğretmen yetiştirme deneyimi niçin çöpe atılmıştır, düşünmek gerekiyor. Oysa eğitimle ilgili katrarların yerli ve milli olması gerekmez mi?
Eğitimde yarıştan çekilmek istenmiyorsa yine efsane öğretmenler yetiştirmek için Eğitim Enstütüleri yeniden açılmalı; hatta Öğretmen Enstitüleri ya da Öğretmen Akademileri kurulmalıdır.
Bütün bunların yanında, toplumun inanç dünyası için yeteri kadar Din ve İnanç Enstitüleri de açılmalıdır. İnanç dünyasının en azından bir bölümünün; cemaatler ve tarikatler yoluyla dış istihbarat güçlerin etkisi altına girdiği yakın tarihte ve acı deneyimlerle kanıtlanmıştır. Öyleyse yenieden benzer felaketlerle karşılaşmamak için herkesin din ve inanç özgürlüğünün güvencesi olan cumhuriyetin laiklik ilkesi yaşatılmalıdır.
***
Okul ile Enstitü sözleri arasında önemli bir fark var. Okulda daha çok teorik bilgiler pompalanırken enstitülerde uygulamalı eğitim yapılmaktadır. Öğrenci kendi aklıyla, kendi el becerileriyle ve kendi düşüncesiyle öğrendiklerini üretime dönüştürür. Bu yönüyle bilgi öğrencini hayattaki sorunlarını çözmeye yaramalıdır. Bu gerçekliğe bakarak diyebiliriz ki bilgi ancak bir işe yarıyorsa değerlidir.
İşte enstitülerin de en önemli amacı eğitimi üretim için yapmak ve iş içinde yaparak, yaşayarak kalıcı öğrenmeyi sağlamaktı. Bugünkü eğitim sisteminin diplomalı cahiller yetiştirdiğini söyleyenler var. Ama daha önemlisi okuyup yazmayan diplomalı işsizler ordusu yaratarak eğitimde ve kalkınmada yol almanın hayal olduğunu görmek gerekiyor. Çünkü ekonomik kalkınma ancak eğitimle, eğitilmiş insanla gerçekleşebilir.
Eğitim, demokratik bir ortamda ve yaşam için olmalı; bireyin gelişmesinin önünde bir engel değil ona sayısız fırsatlar sunan bir süreç olarak uygulanmalıdır. Eğitim çocuğun hayatındaki bir eksikliği tamamlamalı, ona yol göstermeli ve hayatın sorunlarını çözerken onun elinde bir güç haline dönüşmelidir. Ezberci eğitimle, hele hele sınava odaklı bir eğitim sistemiyle çocuklarda beklenen değişimi yaratmak hiç de kolay değil, belki de olanaksızdır.
Artık yüz yıl önceki, iki yüz yıl önceki eğitim yöntemlerinden vazgeçmeli çağdaş dünyanın deneyimlerinden ve kazanımlarından yararlanılmalıdır. Eğitimde çağı yakalayamazsak teknolojide de bilimde de sanatta da yakalayamayız.
Mustafa Kemal’in “asıl savaş cehaletle savaştır” demesiyle yakılan bu Köy Enstitüleri ateşinin, ne yazık ki hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmadan toprak ağalarının baskıları ve dış telkinlerle söndürüldüğü anlatılıyor.
Çok yazık oldu!
Bugün 17 Nisan, Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü. 82 yıl önce Anadolu’nun dört bir yanına dağılan aydınlanma ışığı ne yazık ki söndürüldü. Ancak hiçbir eğitim kurumu Enstitüler kadar konuşulmadı ve onlar kadar iz bırakamadı. Bugün yine eğitimde bir çıkış yolu aranacaksa bu ışıktan yararlanacak ve ülkemizin kalkınmasında halkımızın eğitilmesinde doğru yolu bulacağız. Çünkü akıl bize bunu emrediyor.
Bu vesileyle Köy Enstitülerinin mimarlarından Hasan Ali Yücel’i, Mustafa Necati’yi, İsmail Hakkı Tonguç’u, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Türk eğitim sistemine katkısı olan bütün eğitimcileri sevgi, saygı ve minnetle anıyorum.
17 Nisan, Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü kutlu olsun!