![Mustafa KOÇ](https://www.mkoc.net/imgs/80x80x1/img-0149_2.jpg)
Mustafa KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
ÖZGEÇMİŞ Antalya Manavgat Ahmetler doğumluyum. İlkokulu orada okudum. Aksu İlköğretmen Okulunu bitirdikten sonra 4 yıl ilkokul öğretmenliği ve okul yöneticiliği yaptım. Daha sonra girdiğim sınavları kazanarak Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Eğitim (Pedagoji) bö...
![ÇOCUK TOPLUMLAR](https://www.mkoc.net/imgs/950x534x1/ocuk-toplumlar3_1.jpg)
ÇOCUK TOPLUMLAR
Dil gelişimiyle sosyal ve duygusal gelişimin ilişkisi var mıdır?
Çocuk Toplum olarak adlandırılan bir kavram var. Çocuk Toplum nedir?
Okumayan, yazmayan toplumlar, "Çocuk Toplum" olarak kalmaya mahkumdur.
Eğitim sisteminin en büyük görevi çocuklara zengin bir dil eğitimi vermek olmalı. Çünkü dil, düşüncenin aynası olarak bilinir ve ancak dil yardımıyla duygu ve düşünceleri aktarabiliriz. Çünkü bildiğin kelime kadar düşünür, o kadar anlarsın; yine bildiğin sözcük kadar anlatabilirsin düşünceni.
Uluslararası PISA sınavlarında Türk çocuklarının okuduğunu anlamada çok gerilerde kalmasını uzmanlar Türk dili eğitimindeki eksikle ve kelime bilgisiyle açıklıyor:
“Türk çocukları okuduğunu anlamıyor, çünkü çok az kelime biliyorlar” deniyor.
Birçok yerde karşılaştığım çok çarpıcı bir araştırma sonucuna göre;
İlkokulun 1. sınıfından üniversitenin son sınıfına kadar okuyan öğrencilerin ders kitapları İngiltere’de 71 000 kelimeyle yazılıyor. Bu sayı Japonya da 42 000, İtalya’da 32 000 olarak bilinirken Türk çocukları bu dönemde ancak 7 000 - 10 000 arasında kalan kelimeyle karşılaşabiliyor. İşte çocuklarımız da bu 10 bine yakın kelimenin ancak yüzde 10’uyla düşünüp konuşuyor. Birkaç yüz kelimeden oluşan bu dile de sokak Türkçesi deniyor. Bu sokak diliyle de düşünce geliştirip güzel konuşmak ve okuduklarından anlam çıkarıp yorumlamak ya da bilim üretmek o kadar kolay olmuyor.
Burada bir konuya açıklık getirmekte yarar var:
Çocukların okuduğunu anlamamasının Türkçenin yeterliğiyle bir ilgisi yok. Ders kitaplarında daha çok kelimeye yer verilmemesi asla dilimizdeki bir eksiklikten kaynaklanmıyor. Dünyanın en zengin dillerinden biri olan Türkçeyle anlatılamayacak hiçbir düşünce yoktur. Ders kitaplarında gelişmiş ülkelerden daha az sayıda sözcük kullanılması olsa olsa müfredat ve konu sınırlamaları ve yazarlarla ilgili olabilir. Buna belki biraz da dilimize yerleşmiş bütün yabancı kelimeleri “atalımcı”larla; yeni olan her şeye karşı çıkan, Türk dilinin kendi yapısı ve kuralları içinde gelişmesini bir türlü hazmedemeyen “Batı, Fars ve Arap sevicileri” arasındaki anlaşılmaz “dil kavgasının da payı olabileceğini düşünebiliriz.
Ey eğitimciler, ey ana babalar! Çocuklarımıza elbette birden fazla yabancı diller de öğretelim. Ancak bundan daha önce her çocuğa kendi dili en iyi şekilde öğretilmelidir. Diğer yandan çocuklar okul dönemlerinde daha çok kelimeyle karşılaşmalıdır.
Dilimizi daha iyi öğrenmenin, daha çok kelime hazinesine sahip olmanın yolu en başta okumaktan, ders kitapları dışında çok kitap okumaktan geçiyor. Ama ben buna şunları da ekliyorum: Çocuklar çok okuma yanında çok yazmalı ve çok konuşabilmelidir. Susturulmaya alışan çocukların sözcük dağarcığını zenginleştirmesi pek de kolay değildir.
Çocukları da toplumları da olgunlaştırmanın en kolay yolu okumak olduğu kadar kendi sözcükleriyle cümleler kurarak yazma alışkanlığı kazanmaktır.
Bilim insanları, eğitimciler okumayan ve yazamayan toplumların duygusal ve sosyal anlamda olgunlaşamadıklarını, gelişemediklerini, bir “çocuk toplum” olarak kaldıklarını söylüyor. Çocuk toplum da ortalama eğitim yaşı en çok ilkokul düzeyinde üç beş yaş olan toplumlardır.
Çocuklara bir yol açın!
Destek olun, okusunlar;
Engellemeyin, yazsınlar;
Susturmayın, konuşsunlar!
İşte o zaman okuduğunu anlayan öğrenciler artabilir ve ancak o zaman "çocuk toplum" olmaktan kurtulabiliriz.