![KİTAP AĞACI](https://www.mkoc.net/imgs/950x534x2/kitap-agaci_1_1.jpg)
KİTAP AĞACI
Mahallemizde, genişçe bir park, parkın bir ucunda da çok güzel bir ağaç vardı. Öteki ağaçlara benzemeyen bu ağaç, sanki mahallenin simgesi gibiydi. Ancak bu güzel ağacın meyve verdiğini hiç görmemiştik. Ne ağacı olduğunu da bilmiyorduk. Ceviz ağacı olsa tanırdık, erik ağacı olsa eriklerini yerdik. Elma olsa, kiraz olsa, dut olsa mutlaka meyveleri de olurdu. Ama yoktu işte.
İri yaprakları olan bu ağacın birbirine çok yakın, alçak ve sık dalları vardı. Kim bilir belki de bu alçacık dallar, çocukların kolayca tırmanabilmeleri içindi. Biz çocuklar belki de bu ağacı en çok bu yüzden sevmiştik. Mahallede adeta ona tırmanmayan, dallarına salıncak kurmayan çocuk, gölgesinde oturup örgü örmeyen kadın yoktu.
Bir de mahallemizin sevimli yaşlısı, emekli öğretmen Kemal amca, sık sık parka gelerek ağacın dibindeki kanepeye oturur, saatlerce kitap okurdu. Mahallede hepimiz ona saygı gösterirdik. Çünkü o, mahalledeki herkesten farklıydı.
Kemal amca çok şey bilir, bildiklerini herkesle paylaşırdı. Bu yüzden herkes onun söylediklerine güvenir, ona imrenirdi. Niçin saatlerce bu kadar çok kitap okuyor bilmiyorduk. Ben de bu kadar okumak ne işine yarayacak ki, diye düşünürdüm. Ama sonradan hiç de boş yere okumadığını kendimce kabul etmiştim. Kaç kere bunu düşündüysem hep çok şey bilmenin okumakla ilgisi olacağı aklıma gelirdi. İyi de adam işte merak ettiğimiz her şeyi sorunca cevabını veriyordu. Okumasa verebilir miydi?
Genellikle okumayı çok seven bir millet olmadığımız söylenir. Yanlış da sayılmaz. Yakın çevremizde öyle çok kitap okuyan kimseler bulunmadığı için bu normal bir şeymiş gibi geliyordu bana. Ama Kemal amca burada kimseye benzemiyordu. Onun hakkında fazla da bilgimiz yoktu ama yıllarca çalıştıktan sonra emekli olup Burdur’dan kalkıp gelerek mahallemize yerleştiğini biliyorduk, o kadar.
O zamanlar henüz on on iki yaşlarında bir çocuktum. Genellikle yoksul ailelerin oturduğu bir mahalleydi burası. İnsanların öyle çok kitap alacak güçleri olmadığı gibi gücü olanların da çocuklarına kitap alma alışkanlıkları yoktu. Belki de bu yüzden olacak pek yaygın bir okuma derdimiz de olmadı. Bizim evde ise okulun ders kitapları dışında sadece ablamdan kalan birkaç kitap vardı. Evlerimizde okuyacak kitaplar olmadığı gibi mahallemizin bir kütüphanesi de yoktu.
***
Şimdi, yazdığım kitapları vitrinlerde izlerken geriye dönüp bakıyorum… Böyle bir ortamda büyüdükten sonra, üniversitelere gidip bir fakülte bitirerek bu ülkenin tanınmış bir yazarı olabilmenin ne kadar büyük bir mucize olduğunu daha iyi anlıyorum. Bir kitap fuarındaki imza gününün yorgunluğunu gidermek için evimin balkonunda kahvemi yudumlarken hatıralarımın peşine takılmaktan da büyük keyif almaktaydım.Nerden nereye glmiştim? Bu yolculuğu gözümün önünde canlandırırlrn yaşadıklarım bir film şeridi gibi sıralanıyordu… İşte Güllü Zeynep’in biricik oğlu küçük bir mahalleden kopup buralara gelmişti.
***
Okula gitmediğim günlerde sabahları parktaki kedilere yiyecek bir şeyler götürmeyi çok severdim. Dedemden kalan bu alışkanlığı annem de bana bulaştırmıştı. Kedilerden biri, sarı benekli Sultan, beni görünce her defasında koşarak gelir ayaklarıma dolanırdı. Bu adı ona zaten ben vermiştim.
Bir sabah yine parka gitmek için erkenden evden çıktım. Ortalıkta kedilerden başka da kimsecikler görünmüyordu. Ama orada beni şaşırtan garip bir şey oldu:
Parktaki büyük ağacın alçak dallarından birinin üstünde ne olduğu uzaktan pek fark edilmeyen bir şey görmüştüm. Etrafıma bakındım, kimseler yoktu. Sahibini öğrenirsem götürüp vermekti amacım. Her halde biri unutmuş olmalı diyerek ağaca yaklaştım; bu bir kitaptı. Ulaşabileceğim kadar yüksekliği olan bir dalın üstündeki kitabı aldım. Ama beni ağaçtaki kitaptan çok, kitaptaki not şaşırtmıştı:
“Bu kitap senin... Senin için bu bir şans olabilir. Çünkü bunu ilk kim alırsa onun olacak. Ancak sana bir tek şartım var: Kitabı al ve mutlaka oku, ama sonra da bir arkadaşına ver; o da okusun ve başka birine versin. Bir de ağaçtan kitap topladığını kimselere, en yakınlarına bile söyleme. Hem inanmazlar hem de söylersen bu bilinir ve büyü bozulur. O zaman kitap ağacı sana bir daha kitap veremez. Eğer dediğimi yaparsan ve her Pazar günü parka kimseler yokken erkenden gelirsen bu ağaç sana bir kitap daha verir. Çünkü bu ağaç bir Kitap Ağacıdır.”
***
Devamı var...