EĞİTİM SOHBETİ
Antalya YüzYüze Gazetesinden Kubilay ELDEMİRCİ ile Yeni müfredat değişikliği
konusunda yaptığımız eğitim sohbeti gazetede yayımlandı.
Söyleşiyi okumak isteyenler buradan da okuyabilir.
“Son günlerde Milli Eğitim Bakanlığının hazırladığı müfredat değişikliği ne anlama geliyor, kısaca müfredat nedir hocam?”
Bir ülkedeki eğitimin anayasası okul müfredatlarıdır. Her ülke nasıl bir yurttaş yetiştireceğini okul müfredatlarıyla belirler. Üzerinde ciddi çalışmalar yapılarak toplumun gözü önünde hazırlanan bu programlar uzun yıllar uygulanır ve sonuçları değerlendirilir. İngiltere ve Fransa gibi bazı ülkelerde yüz yıldır değişmeyen müfredatlardan söz ediliyor.
Ancak bizde öyle değil. Nedense son yıllarda eğitimin başına geçen eğitim bakanlarının hepsi eğitimde “reform” yapmaya çok meraklı oldu. Son 20 yılda 8 bakan değişirken her biri kendilerine göre reform yaptılar. Her bakan eğitimde reform programlarıyla geldi ama eğitim sorunları azalacak yerde artarak yeni kuşakların omzuna yıkıldı.
“Yeni müfredat değişikliği de bir reform mudur size göre?”
Şimdi de yeni “Maarif” Bakanımız cumhuriyet tarihinin en büyük “eğitim reformunu” imzaladı. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adıyla yayımlanan yeni müfredat reformdan da öte çok büyük değişiklikler getiriyor. Üstelik önceki müfredatın başındaki “Milli” kelimesi atılarak Maarif Modeline geçilmiş. Belki de yeni müfredatın şifresi biraz da adında saklı. Öyle anlaşılıyor ki artık bambaşka bir yola girdik. Sadece bu müfredata bakarak eğitimdeki değişimi kavrayamayız. Zaten Köy Enstitülerinin kapandığı yıllardan beri Türk eğitim sisteminde azar azar “reformlar” yapıldığını görebiliriz. Sadece derslerin içerikleri değil, öğretmen yetiştirme de parasız yatılı okulların kaldırılması da farkına bile varılmadan gerçekleşen “reformların” sonucudur. Sınav sistemlerinde değişen ise sadece üç harf… (LGS, OKS, TEOG, SBS, LGS) 100 yıllık cumhuriyet, hala çocuklarına nasıl bir sınav uygulayacağına bile karar verememiş. Daha da ötesi, devletin asli görevi olan eğitimin özelleşmeyle biraz yurttaşların üstüne yıkılması da büyük bir “reform” değil midir?
“Siz yeni müfredatı inceleyebildiniz mi? Eğitim hayatımıza ne gibi değişiklikler getiriyor?”
10 yılda hazırlandığı açıklanan ve 3.000 sayfayı bulan yeni müfredatı hemen okuyup değerlendirmek kolay değil. Açık kaynaklardan okuyabildiklerim ve kamuoyundaki tartışmalardan edindiklerim hakkında bir şeyler söyleyebilirim.
Yalnız önce şunu özellikle söylemek isterim: Eskiden eğitimde bir değişim yaşanacağında Eğitim Şuraları toplanır, Türkiye’nin önde gelen eğitimcileri ile yurdun dört bucağından katılımcı öğretmenler tartışarak toplumun gözü önünde şura kararları alınırdı. Türkiye’nin her türlü eğitim programları hazırlayacak muazzam bir eğitimli insan gücü var. 1 milyon 300 bini atanmış, 1 milyon da atama bekleyen öğretmen ordumuz, çok değerli eğitimcilerimiz, eğitim fakültelerimiz ve üniversitelerimiz var. Eğitimi eğitimcilere bırakırsak daha iyisini yapabiliriz.
Ancak şimdi paydaşların çoğunun haberi bile olmadan hazırlandığı iddia edilen yeni müfredat yayınlanıp bir hafta içinde onaylandı. Bütün toplumu ilgilendiren eğitim sisteminde yapılacak büyük değişikliklerin şeffaf bir şekilde tartışılması gerektiği söyleniyor. Bu izlenim de tepkileri artırıyor olabilir. Galiba liyakata ve şeffaflığa en çok eğitim konusunda ihtiyaç var.
“Müfredat onaylandı ama tartışmalar da başladı. Sizce bu tartışmaların haklı bir nedeni var mı?”
Bakanlık yeni müfredatı büyük iddialarla sunsa da öğretmen sendikaları, bazı dernekler ve yurttaşlar tarafından yapılan eleştirilerin fazla dikkate alınmadığı görülüyor. Bu demektir ki bu tartışmalar uzun süre devam edecek. Sendikalar müfredatın hazırlanma aşamasına ve ders dağılımlarına ciddi tepki gösterdi. Müfredatın içeriği ise daha çok tartışılacak. Bakanlık “derslerde seyreltme yaptık” dese de gerçekte okutulacak derslerle ilgili çok radikal değişiklikler var. Bunu anlamak için yeni ve eski ders dağılımlarına bakılabilir.
“Bütün okullar İmam Hatip yapılıyor” diyenlerle bilimsel eğitimden uzaklaşıldığını söyleyenler çoğunlukta. Matematik ve Fen derslerini azaltıp Din derslerini artırarak bilim insanı ve 21. yüzyılda dünya ile yarışacak yurttaşlar yetiştirmeyi deneyeceğiz.
Atatürk ve Cumhuriyetle ilgili konularda çok fazla “seyreltme” yapılmasını anlamak ise çok zor. Türk çocuklarından Atatürk’ü saklamanın neye faydası olabilir, anlaşılmıyor. Laik eğitimden uzaklaşıldığı iddia edilen eğitim sistemini Z kuşağı çocuklarına benimsetmek ise zor olabilir. Çağdaş dünya eğitimde yapay zekayı, kodlamayı ve 21. yüzyıl becerilerini tartışırken bizim kaybedecek zamanımız yok. Bir yandan eğitimli nüfusunu; giderek artan bir beyin göçüyle gelişmiş ülkelere kaçıran bir ülke, bir yandan da bilimsel eğitimden, hele hele laik eğitimden uzaklaşırsa içeride kalanlar da heder olup gidebilir. Eğitim müfredatları bir ülkenin çocuklarının gelecek planıdır. O nedenle sık sık müfredat değişiklikleri eğitimde başarı, ülkeye de istikrar getiremez. Bu yolla eğitimde kalıcı bir gelenek oluşturamazsınız.
“Son olarak yeni müfredattan dikkate değer başka notlarınız var mı? “Matematik, seçmeli ders oldu” diyenler doğru mu söylüyor?”
Matematik dersinin seçmeli olduğu iddiası doğru değil. Lisede bazı ünitelerin atıldığı söyleniyor. 6. ve 7. Sınıflarda ikişer saat “Matematik ve Bilim Uygulamaları” dersi seçmeli dersler arasına konmuş. Belki buna vurgu yapılmış olabilir. Keşke bu ders de zorunlu olsaydı daha güzel olurdu.
2024-2025 eğitim yılından başlayacak olan yeni müfredat; Okul Öncesi, İlkokul 1., Ortaokul 5. ve Lise 9. sınıflardan başlayarak kademeli olarak yenileniyor.
Ortaokul ve liselerde Yabancı Dil ve Güzel Sanatlar dersleri kaldırılıyor.
Din Dersleri artırılıyor.
1.Sınıftaki okuma-yazma öğretiminde yıllardır kullanılan ilk öğretilecek temel harfler “e, l, a, k, i, n” değiştiriliyor. Çocuklar artık alfabeyi “a, n, e , t, i, l” harflerinden başlayarak öğrenecek.
Ders saatleri de 45 dakika olacak.
Müfredatı yazanlar “bilimsel ve felsefi bir dil kullanalım” derken bazı yerlerde ölçüyü kaçırmışlar. Bu durum bana müfredatın bazı bölümlerinin başka bir dilden çeviri ya da alıntı olduğu izlenimi verdi. Örneğin; “Öğrenci profili oluşturulurken zamansal bütünlük, ontolojik bütünlük ve epistemolojik bütünlüğü sağlama yanında aksiyolojik olgunluk da dikkate alındı” cümlesini nasıl anlamalıyız?
Yeni müfredat; “tüm derslerde sarmal olarak ‘dini’ ve ‘milli’ değerleri temel almayı hedefliyor” olsa da önemli olan uygulamanın nasıl olacağıdır. Bunları sadece kitapta yazılı olarak değil uygulamada görmek gerekiyor.
Bu arada haksızlık olmasın, müfredatta kulağa hoş gelecek şeyler de var:
Yıllardır “bilgi odaklı eğitimden beceri odaklı eğitime” geçmeyi savunan bir eğitimci olarak müfredattaki “Beceri temelli bir program yapısı oluşturuldu” cümlesinden mutlu oldum.
Aynı şekilde sınıfta öğretmenin değil öğrencinin aktif olması gerektiğini söyleyip duruyoruz. Bu konuyla ilgili olarak “Aktif öğrenmeyi temel alan öğretim uygulamaları hedefleniyor” cümlesi de çok yerinde.
Öğrencileri sıralamaya ve ayırmaya neden olan çoktan seçmeli sınavlar için “sınav odaklı, ezberci eğitim eğitim çocukları geliştirmiyor; bu anlayış değişmelidir” deyip durduk. Okullarımız bu nedenle adeta çocukları sınavlara hazırlayan dershanelere dönüşmüşken bakalım yeni müfredat, öğrencinin potansiyellerini ortaya çıkaran uygulamalı ve beceri geliştirici bir eğitim getirecek mi? Yaşayıp göreceğiz. Bu kapsamda şu cümleleri de önemli buluyorum:
“Sadece akademik başarılara odaklanmanın doğru olmadığı, her bir öğrencinin kendine özgü potansiyeli olduğu tespitine öncelik verildi.”
“10. sınıf kariyer rehberliğine ayrıldı.”
Ayrıca seçmeli dersler arasında “Okuma ve Yazma Becerileri, Medya Okur Yazarlığı ve Düşünme Becerileri” derslerinin bulunmasını da çok önemli buluyorum. Ancak bana beceri odaklı bu derslerin seçmeli yerine zorunlu olması daha değerli olurdu.
Müfredatta kulağa hoş gelen güzel şeyler yazılmış olması önemli ama yeterli değil. Uygulama nasıl olacak ve müfredatın genel felsefesi acaba bunları gerçekleştirmeye uygun mu, ona bakmak gerekiyor. Diğer yandan dünyanın en iyi programını yapsanız bile buna uygun öğretmen yetiştirmiyorsanız o güzel hedefler kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur.
Gelişmiş ülkelerde eğitim fakültesini bitirenler 2 yıl “tezli yüksek lisans” yapmadan sınıfa sokulmuyor. Bizde ise ÇEDES projesi kapsamında; hiçbir pedagojik formasyonu olmayan imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kuran kursu hocalarının “manevi danışman” olarak sınıflara girerek “değerler eğitimi” vermesinin eğitim bilimine, çocuk psikolojisine ve anayasanın laiklik ilkesine uymadığını düşünüyorum. Ayrıca bu uygulama “okuldaki öğretmenler değerler eğitimi veremiyor mu” sorusunu akla getirmez mi? Öğretmenlerimize güvenmek zorundayız.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Sık sık müfredat değiştirerek eğitimde bir gelenek oluşturulamaz. Dua edelim ki bir yıl sonra karşımıza başka bir bakanla yeni bir “eğitim reformu” daha gelmesin.