İNADINA EĞİTİM
(Bu yazı 25 Mart 2012 tarihinde POSTA Gazetesinde yayınlanmıştır.)
Mustafa KOÇ / Güneş Dershaneleri Kurucusu
Eğitim konusu gündemin başına oturdu. İyi de oldu. Eğitimin tartışılıyor olması kötü bir şey değil; ancak neyin tartışıldığı çok önemli. Çocuklarımızın daha iyi bir eğitim alması için kafa yoranlar, acaba bu konuyu nasıl tartışıyorlar; buna da bakmak gerekiyor. Bir de sağlık işlerini sağlıkçılar, imar işlerini mimarlar, bayındırlık konularını mühendisler tartışmalı; ama elbette eğitim işlerini de öncelikle eğitimcilerin tartışması gerekir. Ayrıca öğretmenlerin, ana babaların hatta öğrencilerin de görüşleri alınmalıdır.
Eğitimin amacı her şeyden önce “iyi insan” ve “iyi yurttaş” yetişmektir, diyoruz. Peki, bugüne kadar bunu başarabildik mi? Geçmişi ve tarihi yargılamayı bir kenara bırakıp sonuca bakalım: Bugün sokaklarımızdaki suç artışına bir göz atın. Daha ötesine gerek yok; her akşam televizyonda ballandıra ballandıra anlatılan cinayet, soygun, hırsızlık haberlerini gözden geçirin bakalım. Hiç kimse bu sorumluktan kaçmasın; adına sadece “suçlu, cani, hırsız, tinerci, ahlaksız” deyip geçtiğimiz bu insanları da sonuçta biz üretmedik mi? Ceza evleri neden dolup taşıyor? Bu insanlar, bizim okullarımızda bizimle yan yana okuyarak yetişmedi mi? Terör bile bir noktada eğitimdeki yanlışlardan destek almıyor mu?
Demek ki eğitimin amacı iyi yurttaşlar yetiştirmekse daha yapılacak çok iş var. Eğitimi çağdaş dünyanın başarabildiği gibi yeniden gözden geçirmeye kimse itiraz etmesin. Ancak son 30 yıla dönüp bakarsanız eğitim konusu sadece çalınan sınav sorularıyla, kızların başörtüsü takarak okumasıyla, İmam Hatip okullarının katsayı sorunlarıyla ve iki de bir değişip duran sınav sistemleriyle gündeme geldi. Bunlar çözülemeyecek sorunlar değil ki. Nitekim bazıları da artık sorun olmaktan çıktı. Asıl önemli olan 16 milyonluk bir öğrenci ordusunu okullara doldurunca ne yapacağınızdır. İşte bu noktada müfredatlar, istediğiniz yurttaş modeli, verilecek eğitimin niteliği ve içeriği tartışılmalıdır. Bunu da kusura bakmasınlar ama siyasetçilerden önce eğitimciler yapmalıdır.
Türkiye, OECD ülkeleri arasında eğitim kazanımları bakımında sondan üçüncü. Okuryazarımız çok, ama okuyanımız az. Neredeyse her ilçede üniversiteler açılıyor ama sokaklar işsiz mezunlarla dolu. Liseyi bitirenlerin çoğu iki cümle yabancı dil konuşamıyor, üniversiteyi bitirenlerin çoğu da düzgün cümlelerle iki satır yazamıyor. Demek ki diploma vermek yetmiyor.
Bu nedenle sınıfta nasıl öğreteceğiniz kadar ne öğreteceğiniz çok önemli; ders kitaplarının içeriği de… Ayrıca eğitime sadece teknolojiyle yön veremeyiz; çünkü eğitim, önce insanla yapılıyor. Nitelikli insan yetiştirmek için de nitelikli öğretmenlere ve nitelikli programlara ihtiyaç var. Köy Enstitüsü, Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü gibi yaratıcı deneyimlere sahip bir ülkede artık eskisi kadar nitelikli öğretmen yetiştiremiyorsak neyi değiştirebiliriz ki…
Bir toplumun gelişmişlik düzeyi sadece eğitimin niceliğinde değil niteliğinde gizlidir. En son teknolojiyi getirirsiniz, ama onu doğru kullanacak insanı yaratamazsanız teknoloji işe yaramaz. En modern kentleri kurarsınız, en temiz caddeleri, sokakları yaparsınız ama orada yürüyenlere; yere tükürmemeyi, çöpleri yerlere atmamayı öğretemezseniz eğitim yine boşa gitmiş demektir. En zengin kütüphaneleri açarsınız ama kitap okuma oranınız dünyanın çok gerisinde kalıyorsa, sokaktaki insan kalitemizi yükseltemeyiz. En demokratik yasaları çıkarırsınız belki; ancak okullarınızda “ötekine” saygı duymayı öğretemezseniz, hoşgörü ve tartışma kültürünü kazandıramazsanız, demokrasiyi de yerleştiremezsiniz.
Çocuklar, demokrasi kültürünü ailede ve okulda öğrenmeyecekse nerede öğrenecektir? Kendi değerlerine yabancı, başkasının düşüncesine ve haklarına saygı duymayı kazanamamış bireylerle huzurlu bir toplum kurabilir miyiz? Öyleyse eğitim tartışmalarını inadına sürdürmekte ve doğruyu aramakta yarar var. Herkesin dilinden düşmeyen özgür düşünceli, sorgulayan, yargılayan insan yetiştirmenin mutlaka doğru bir yolu vardır.
İnsanı değiştirmenin, toplumu dönüştürmenin en kolay ve en kalıcı aracı elbette eğitimdir. Ancak eğitimi yönlendirenler toplumun genetiğine ve insanın doğasına uygun programlar ve projeler geliştiremezse toplumun geleceğine zarar da verebilir.
Sonuç olarak okullar, her şeyden önce hem bireyin kendisi için, hem ailesi için hem de toplum düzeni için “doğru insanı” yetiştirmek zorundadır. Eğer “doğru insanı” yetiştiremezseniz, yakın gelecekteki toplumsal sorunların tohumlarını kendi ellerinizle bugünden ekmiş olursunuz. “Doğru insanı” yaratmak için “doğru eğitim”, asıl bu nedenle önemlidir.
***