![Şu Benim Fotoğraf Merakım](https://www.mkoc.net/imgs/950x534x2/mkfoto3.jpg)
ŞU BENİM FOTOĞRAF MERAKIM
İyi bir fotoğrafçı olacağım zaten çocukluğumdan belliydi.:)
Mustafa Koç
Çocukluğumdan beri fotoğraf çekerim. Ama bu cümlemi unutmayın; biraz sonra anlattıklarımı okuyunca daha iyi anlayacaksınız. İyi bir fotoğrafçı olacağım zaten çocukluğumdan belliydi. :)
11 yaşımda yırtık ayakkabılarım, yamalı pantolonumla köyden öğretmen okuluna gittiğimde köyümü ne kadar çabuk özlediğimi unutmuyorum. Annemi, babamı, kardeşlerimi ve hele babaannemle anneannemi çok çabuk özlemiştim.
O yıllarda Aksu bile çok uzak bir gurbetti bizim için. Bu yüzden Aksu Öğretmen okuluna giderken de köye döndüğüm zaman da anneme sarılınca ikimiz de ağlaşırdık. Gerçi sevgili annem bu huyunu hiç değiştirmedi ama hem evden ayrılırken hem de eve dönünce ağlayışımız hiç aklımdan çıkmaz.
İşte köye geldiğimde bu benim için unutulmaz bir hasret giderme seramonisi (töreni) olurdu. Aksu’ya gittiğim yıl, ilk bayram tatilinde köye dönerken köydeki sevdiklerimin fotoğraflarını çekmek bana çok heyecan veriyordu. Köyümün, dağlarının yollarının, derelerin belki de ilk kez fotoğrafı çekilecekti.
O zamanlarda fotoğraf makineleri bu kadar yaygın değildi ki. Şimdiki dijital makinelerin çıkması için de 40 yıl beklemek gereecekti. Bir arkadaşımdan aldığım üstten bakmalı Lubitell fotoğraf makinesine bir film takıp köye geldiğimde ailemdeki herkesin fotoğraflarını çekmeyi düşünüyordum. Özellikle onun bir kuyruğu gibi ölünceye kadar hep yanında büyüdüğüm için Hanife babaannemle anneannemin ayrı bir önemi vardı.
Şimdikiler bunu pek anlayamaz. Akseki yol kavşağınan köye gitmek için sadece bir patika yol vardı. Hem de nerelerden gidilirdi şimdi o yolları bulmak bile zor. İşte tatil dönüşlerinde, her zaman olduğu gibi, Cipcikli’den, Koramşa’nın üstündeki Kuzlugözüktüğü’nden yaya olarak okula gider gelirdik.
Karne tatilinde ilk kez fotoğraf makinesiyle geldiğim köyden okula dönerken yollarda birkaç fotoğraf daha çekip makinedeki filmi bittirdim. En son fotoğrafları da kanyon çıkışında, ırmağın tek geçit verdiği Köprüayağı denen yerde çektim. O zamanlar Kapız ırmağı coşkun akardı.
Okula gitmek için Gecereme (Gençler) yol kavşağıda Akseki arabalarını bekliyoruz. Yanımda benim gibi okuluna dönen bir iki çocuk dahavar. Makinemdeki film bitince çektiğim fotoğrafları görmek için sabırsızlanıyordum. Merakımı bir türlü gideremiyordum. Nasıl olsa çekimler bitmişti. Fotoğrafçı olacak çocuk, filminden belli olmaz mı? Şimdi artık onları film üzerince görebileceğimi düşündüm. Ve oracıkta makinedeki filmi çıkardıktan sonra negatifleri görmek için havaya kaldırıp ışığa tuttum. Ama hiçbir şey yoktu. Şimdi anladınız mı “İyi bir fotoğrafçı olacağım o zamandan belliydi” deyişimin nedenini. Tabi ki filmi ışıkta açınca çektiğim bütün fotoğraflar yanmıştı.
Bu kötü hatıra benim fotoğraf çekmeye duyduğum ilgiyi azaltmadı. Öğretmenlik yıllarımda eski bir Zeiskon körüklü makineyi agrandizöre çevirip evimin bir köşesine karanlık oda kurdum ve resimleri kağıda bastım (tab ettim). Üniversitedeyken Ankara’da harçlığımı çıkarmak için de fotoğraflar çektim.
Ama yukarıda anlattığım kötü anıyı bugün bile hatırladıkça üzülürüm. Hepsi bir yana büyük annelerimin fotoğrafları uçup gitmişti. Ne kadar üzülsem azdır; çünkü beni oradan oraya sırtında taşıyarak büyüten Hanife ninem, o yıl ben okuldayken vefat etti. Çok sevdiği Çayır’da bir incir ağacının dibinde uyuyup kalmıştı. Ama işte gördüğünüz gibi onun bir kare fotoğrafını bile çekemeyen beceriksiz bir torunu olarak bugün kalkmış bir de fotoğraftan söz ediyorum.
İşte eski fotoğraflar denince hep yanan bu film aklıma gelir. Ama ben yine de sizlere bugün eski bir fotoğraf getirdim. Bu yazıyı da bu fotoğraf için yazdım.
Öğretmen olarak köye geldiğim yıl çok iyi bir açıdan köyün fotoğraf çekmişim. Bu fotoğrafı bir kitabın arasında buldum. Orta Ketir taraftan çekilmiş başka bir Ahmetler fotoğrafı belki de bir ilkti. Buradaki görüntü elbette çoğunuza pek tanıdık gelmeyecek. Çoğunuz köyümüzün eski ama doğal halini görünce yadırgayacaksınız. Ama bana sorarsanız “Keşke Ahmetler’in bu doğal halini koruyabilseydik“ derdim. Yongaları, yonga üstündeki kaypıştaları(*) ve sıra sıra dizilmiş beyaz taşları görünce bakalım ne düşüneceksiniz.
Bu köyün, bu fotoğraftan daha eski ve net bu kadar net başka bir görüntüsünü bugüne kadar göremedim. Varsa da bilmiyorum. Ama bunu köyün en acemi fotoğrafçısı olarak Gençler köyü yolunda yaktığım filmden dolayı kendimi hala affetmedim. Ama siz beni affedin.
Sevgi ve saygıyla…
(*) Kaypışta: Kiremit devrinden önce evlerin üstü yonga adı verilen ağaç parçalarıyla örtülürdü. Yongalar rüzgarda uçmasın diye üstüne taşlar dizilirdi. (Aşağıdaki resim) İşte yongaların ve taşların kaymasını önleyen örtmek için araya konan yassı ağaç parçalarına da kaypışta deniyor. Sanki kaymayı önleme anlamı var.