
Bir Sürgün Hikayesi – 3
BÄ°R KAN DAVASI ÖYKÜSÜ
Nizip Yeniyazı Köyü
MüfettiÅŸ Arslan Bey'in dediÄŸi doÄŸru çıktı; gerçekten beni çok güzel bir köye okul müdürü olarak atadılar. Lojmanı da olan beÅŸ öÄŸretmenli büyük bir okuldu. Köy Gaziantep - Nizip yolu kenarında, yeÅŸillikler içinde ÅŸeftali, kiraz, erik ve elma aÄŸaçları arasında çok güzel bir yerdi ve ilçenin hemen yanındaydı. Nurettin’den farklı olarak burada herkes Türkçe konuÅŸuyordu.
Ä°lköÄŸretim müdürü, okulun lojmanında oturmam için ısrar etse de lojmanda kalmakta olan iki bayan öÄŸretmeni çıkarıp onların dışarda kalmasını istemedim. Ä°lköÄŸretim müdürü açıkça bana tavır aldığı halde lojmana geçmedim, köyden birisinin evinde kaldım. “Åžeyh” olarak bilinen sakallı bir köylü evinin bir odasını bize ayırmıştı. Ä°ki karısı ve annesiyle yaşıyordu.
Gerçekten harika bir köydü. Ä°lkbahar gelince her taraf pamuk tarlasına dönüyordu. Verimli topraklardaki erik, elma, kayısı ve kiraz aÄŸaçlarının muhteÅŸem görüntüsü çok etkileyiciydi.
Köye hızlıca alıştım. Bir süre sonra köyün ileri gelenleriyle ve köyün imamıyla da tanıştım. Ä°mam, çok genç bir adamdı. Onunla kurduÄŸum diyalog sonradan çok iÅŸime yaradı.
Yalnız Mehmet adında sosyal yönü kuvvetli bir adamla da tanıştım. Ä°lk zamanlarda bana yakınlık gösterdi. Sonradan öÄŸrendim ki Yalnız Mehmet, Türkiye iÅŸçi Partisi milletvekili adayıymış, öÄŸretmenlerle konuÅŸmayı severmiÅŸ. Kültürlü bir adamdı, çok güzel konuÅŸuyordu ve köylüler üzerinde etkisi vardı. DoÄŸrusu, köye uyum saÄŸlamada bana da yardımı dokundu.
Köy imamıyla da aramızda hızlıca bir dostluk oluÅŸmuÅŸtu. Onun da benim gibi genç biri olması da aramızdaki iletiÅŸimi kolaylaÅŸtırmıştı. Onunla yaptığım sohbetlerden öÄŸrendim ki köylüler birbirleriyle konuÅŸmuyor. Köyün bir yarısı diÄŸer yarısını düÅŸman gibi görüyor. Çünkü henüz çözümlenmemiÅŸ bir kan davası sürüp geliyor. Birini vuranı görenler olduÄŸunda kimse ÅŸahitlik bile yapamıyor. Ä°lk defa böyle bir gerçekle karşı karşıya kalmaktan çok tedirgin olmuÅŸtum. Bizim çalışma ortamımızı etkilemesinden de korkuyordum.
Bir gün köyün imamıyla buluÅŸtum.
“Hocam” dedim, “Bu köyde seninle bana önemli bir görev düÅŸüyor. Gel seninle bir iÅŸ yapalım…”
“Ne yapalım hocam?”
“Bak, aralarında kan davası olan insanlarla birlikte yaşıyoruz. Ben çocuklarını okutuyorum, siz de onlara namaz kıldırıyorsunuz.”
“DoÄŸru ama ne yapabiliriz ki?”
“Birlikte bir ÅŸeyler yapabiliriz. Ben köylülerden bazılarından da bilgi aldım, herkes bu durumdn rahatsız.”
“Haklısın, biliyorum, maalesef öyle…”
“Hocam, önce köyün aklı başında ileri gelenleriyle konuÅŸup onları dinleyelim. Sonra siz de cuma hutbesinde bu konuyu iÅŸleyin.”
Genç imamın yüzü güldü:
“Çok güzel olur. Yapabiliriz bunu, çok da sevap olur. Kimse birbirine selam bile veremiyor…”
“Ben bir hutbe yazsam, kontrol etseniz, aklınıza yatarsa cuma günü hutbede okuyabilir misiniz?”
“Okurum tabi…”
“Tamam, o zaman ben bu konuyla ilgili bir hutbe metni hazırlayayım, sen de onu ayet ve hadislerle hutbe formuna getirip okursan etkisi olabilir. Belki ÅŸimdi sonuç alamayız ama ilerisi için bir yol açmış oluruz. Bu çaÄŸda insanların birbirlerine düÅŸman olması, aralarında sürekli bir kan davası olması bu güzel köyde huzursuzluk olması çok kötü, bunun önleyebilirsek köylüyü rahatlatırız. Herkesin huzur bulması, hepimizi mutlu eder.” dedim. Ä°mam bir an durdu ve aklına yatmış olmalı ki;
“Yapalım hocam” dedi.
Bu cevap beni çok sevindirdi ve umutlandırdı. Elbette insanlar arasındaki köklü bir düÅŸmanlığı ortadan kaldırmak elbette kolay deÄŸildi. Karşı çıkanlar olabilirdi, iÅŸine gelmeyenler olabilirdi. Cehaletin esir aldığı beyinler olabilirdi. Ama bunu denemeliydik.
Hutbe metni olarak yazdıklarımı imama verirken onun da düÅŸüncelerini eklemesini istedim.
Hutbe metninde özetle; köydeki kan davasının herkese zarar verdiÄŸini bunu sürdürmenin kimseye bir yararı olmayacağını, ama köylülerimizin artık bir zarar görmemesi için bu kan davasını bitirilmesi gerektiÄŸini bunun için herkesin üzerinde sorumluk olduÄŸunu, elimizden ne geliyorsa yapmanın köyün huzuru için, çocuklarımızın geleceÄŸi için bu sorunu çözmenin hepimizin boynunun borcu olduÄŸunu yazdım.
Ä°mam o hafta bunları düzgün bir ÅŸekilde, ayet ve hadislerle düzenleyerek hutbeyi tamamladı.
Ä°lk cuma günü kalabalık bir grup katılmıştı. Bu konudan haberli olanlar da diÄŸerlerinie duyurmuÅŸ olmalı, çünkü cami hemen hemen dolmuÅŸtu.
Ä°mam cuma namazında hutbeyi okudu, ve hutbenin sonunu ÅŸöyle tamamladı:
“ArkadaÅŸlar köyümüzdeki bu kan davası belasını bir an önce bitirme görevi hepimizin üzerinde. DüÅŸmanlığın sonu yok. Gelecekte çocuklarımız böyle bir ortamda yaÅŸamasın. Åžuarada hepimiz huzur içinde yaÅŸayalım. Bu teklifi köyümüzün öÄŸretmeniyle birlikte hazırladık. Köyümüzde bundan sonra kan davasıyla yaÅŸamayalım, birbirimize gidip gelelim. Bu düÅŸmanlığı sürdürürsek çocuklarımıza miras olarak bırakmış oluruz ve sonsuza kadar sürer gider. Sizlerin de ÅŸu güzel köyde rahat huzur içinde yaÅŸamak istediÄŸinizi biliyorum. Åžimdi herkes aklını başına elini vicdanına alarak düÅŸünüp karar versin: Dostlu mu istiyoruz düÅŸmanlık mı? Bu kararı vermenin tam zamanı. Birine düÅŸmanlık yapan bunu bütün köye yapmış oluyor. Åžimdi camiden çıkarken önce öÄŸretmenle ben kurana el basacağız. Sonra da sırayla sizler el basacaksınız. Bu hem kendimize, hem köyümüze hem de Allah’a verdiÄŸimiz bir söz yerine geçecek. Köyümüzde bundan sonra kan davası olmaması için, bir kötülük yapan olursa onu görmezden gelmemek ve ona hep birlikte ÅŸahitlik yapma sözü verelim, gelin bir ÅŸekilde yıllardır sürüp gelen ÅŸu kan davasını bitirelim.”
Kapıdan önce köy imamıyla ben çıktık. Cami kapısının önündeki sehpaya bir Kuran-ı Kerim koyduk. Önce ikimiz Kuran'a el basarak söylediklerimizi tekrarladık, köylülerin de sırayla benzer ÅŸekilde Kuran’a el basmalarını ve artık köyümüzdeki kan davasının bitmesine yardımcı olmalarını söyledik.
Acaba ne olacaktı, meraktan çatlıyordum. Ancak bu konuyu camiye gelmeden önce her iki tarafın ileri gelenleriyle konuÅŸarak yardımcı olmalarını istemiÅŸtik. Köyün tamamında büyük bir gerilim yaratan bu kötü gelenekten herkesin az çok rahatsız olduÄŸunu biliyorduk. Bu nedenle ben yine de umutluydum.
Camiden çıkanları imamla birlikte Kuran’ın başında izlemeye baÅŸladık. Ä°nanılmaz bir bütün köylüler sırayla kurana el basarak köydeki bu anlamsız kan davasının sonlandırılmasını istediklerini gösterdiler. Tereddüt geçiren bir iki kiÅŸiyi tarafların ileri gelenleri geri çevirerek köylüye katılmasını saÄŸladılar.
Bu süreç tamamlandığında istisnasız herkesin yüzünde bir sevinç ifadesi vardı. Bunu görmek ne büyük mutluluktu, gözlerim yaÅŸararak izliyordum. Cami avlusunda herkes birbirine sarılıyor, dargınlar barıştırılıyordu. Orada adeta bir bayram günü havası vardı.
Yaptığımız iÅŸten sonuç almak hocayla beni de köyün ileri gelenlerini de çok mutlu etmiÅŸti. Bizler de birbirimize sarılarak bu günün mutluluÄŸunu paylaÅŸtık. Sonradan ne kadar önemli bir iÅŸ baÅŸardığımızı daha iyi anladım. Köylülerle artık toplu sohbetler yapabiliyor, her iki tarafla konuÅŸabiliyorduk.
ÖÄŸretim yılının sonuna gelmiÅŸtik. Zaten “er öÄŸretmen” olarak yaptığım askerlik görevim de bitiyordu, Artık yeni öÄŸretim yılında memlekete atanmayı bekliyordum. Ama geriye dönüp baktığımda bu olay benim asla unutmayacağım bir anı olarak kaldı.
***
Son Bölüm:
Bir Sürgün Hikayesi – 4
RASTLANTILAR HAYATIMIZA YÖN VERBÄ°LÄ°YOR