BİR SÜRGÜN HİKAYESİ - 2
Nasıl Olduysa işte Bir "A-Rıza" Oldu
Okulların kapanma haftası gelip çatmıştı. A. Rıza adında bir İlköğretim Müfettişi, Bahar Bayramı tatili olmasına rağmen bölgedeki okullara haber göndererek 1 Mayıs günü teftişe geleceğini duyurmuştu. Komşu köylerdeki arkadaşlarla da haberleşerek tatil günü okulları açtık.
Müfettiş benim okula da geldi, sınıfa girdi, çocukları konuşturdu. Sınıfta fazla bir sorun bulamadı, sadece müdür odasında masanın üzerinde duran gazeteye takıldı, gazeteyi görünce suratının ekşidiğini fark ettim. O yıllarda Akşam Gazetesi okuyordum. Gazeteye şöyle bir göz gezdirdi: ”Bunu mu okuyorsun demek” gibi bir şeyler söyledi, üstüne düşmedim. Ama okuldan ayrılırken şöyle söyledi:
“Sınıfların süpürgelikleri çamur olmuş, bunları neden temizlemedin?”
“Müfettiş bey, bu köyün içecek suyu bile uzaklardan hayvanlarla getiriliyor. Okulun temizliğini dersler bitince öğrenciler yapıyorlar. Bütün temizlik taşıma suyla yapılıyor. Gördüğünüz gibi okulun bütün çevresi kırmızı toprak. Doğal olarak süpürgelerden çamur izleri kalıyor. Keşke yeterince suyumuz olsa da daha temiz yapabilseydik.
“Ama yine de bugün için okulu temizletmeliydin.”
“Hocam,” dedim, “Sadece size göstermek için değil, öğrencilerim için yaşadığımız ortamın daha temiz olmasını elbette ben de isterim. Ama bu hafta yaz tatiline giriyoruz, yazın genel temizlik tabi ki yapılacak.”
“Olsun” dedi, “Ama biliyorsun, ben bugün için geleceğimi önceden sizlere haber verdim. Buraları yıkatmalıydın.”
“Haklısınız ama böyle bir imkana sahip olsaydım ben siz geleceğiniz için olmasa da çocuklarım için yıkatırdım.” demek zorunda kaldım.
Henüz 21 yaşında genç bir öğretmenim, Gaziantep’in en uzak köylerinden birinde, 80’e yakın öğrenciyle tek başıma çalışıyorum. Çocukların eğitim öğretimi ve ders başarısı için olumsuz bir tek söz söylemediği halde müfettişin süpürgeliklerdeki çamur izlerine takılmasına ve böyle olumsuz bir tavır takınmasına çok üzüldüm. Nedenini anlayamadığım, büyük bir önyargısı var gibiydi. Oysa çocukların çoğunu konuşturmuştu. Hepsi okuma yazmayı da Türkçeyi de öğrenmişlerdi.
Müfettiş A. Rıza, negatif bir tutum içinde okuldan ayrıldı. Aklımda kalan tek şey okuduğum gazeteydi. Akşam, o zamanlar muhalif yazarları barındıran popüler bir gazeteydi. Belli ki bu pek hoşuna gitmemişti.
Yaz tatiline girdik.
***
Tatil dönüşü, okulda yeni öğretim yılına hazırlanıyordum ve dersler henüz başlamamıştı. Bir sabah genç bir adam çıkageldi:
“Ben İlköğretim müfettişi Arslan…”
Okulu gezdi, bazı öğrencileri okula çağırıp konuşturdu. Çevreyi dolaştık, köylülerle tanışıp sohbet etti. Günün büyük bir bölümünü birlikte geçirdik. Bu müfettiş, hiç de A. Rıza bey gibi değildi. Ayrılacağı zaman yumuşak bir ses tonuyla bana döndü:
“Seninle bir şey konuşmam gerekiyor.” dedi.
“Okulu inceledim, çalışmalarını kontrol ettim, öğrencileri tanıdım, köylülerle konuştum. Yaptığım incelemede burada başarılı çalışmalar yaptığına inandım ve bunun için seni kutluyorum” dedi ve gitti.
Daha sonra yakın köydeki arkadaşlar ziyaretime geldiler.
“Sen ne yaptın da Arslan Beyi bu kadar etkiledin?” dediler. “Senin için çok iyi şeyler anlatıyor. Her köyde hepimizin örnek alacağımız şeyler yaptığını ve okulu gidip görmemizi söyledi, biz de bunun için geldik.”
“Hiçbir şey yapmadım, sadece çalışmaları inceledi, köylülerle konuştu. Sonra da ‘Çok iyi şeyler yapmışsın bu köyde’ diyerek beni tebrik etti, gitti.” dedim.
Aradan bir hafta geçmeden Aslan bey tekrar ziyarete geldi elinde bir sarı zarf vardı.
“Hocam” dedi, “Önceki geldiğimde söylemek istemedim, ama benden önceki müfettiş, sizin için olumsuz bir rapor vermiş. Ama üzülmeyin halledeceğiz.“ diyerek zarfı bana verdi. Beni teselli etmesinden kötü şeyler yazıldığını anlamıştım. Nitekim, A. Rıza müfettiş raporunda;
“Tecrübesiz ve başarısız bir öğretmen olduğumu, tecrübeli bir müdürün yanında çalışmam gerektiğini, bunun için de yerimin değiştirilmesi gerektiğini” yazmış.
Yüz ifademden ne kadar üzüldüğümü anladı:
“Hocam, sakın üzülmeyin; ben önceki gelişimde sizin çalışmalarınızı inceledim ve sizi tanıdım. Kesinlikle önceki müfettişle aynı kanıda değilim. Bu kanıda olmadığımı da her yerde söyledim. Vali de Milli Eğitim Müdürü de duydu. Siz başarılı bir öğretmensiniz, çalışmalarınızı çok beğendim, yüzlerce öğretmen tanıyorum. Bu bölgede birçok öğretmene sizi örnek gösteriyorum.” dedi.
Ciddi bir hayal kırıklığı yaşıyordum. Çünkü bunu hak etmediğime ve haksızlığa uğradığıma inanıyordum. Sonuç olarak, sürgün edilmiştim.
Müfettişin sözleri bile içimdeki hüznü almadı. O, bunu fark etmişti, devam etti:
“Ayrıca bu köyde de çok seviliyorsunuz. Köylülerle de konuştum; buradan gitmenizi istemiyorlar hepsi valiye çıkarız, öğretmenimizi göndermeyiz bile dediler.“
Gaziantep’e en uzak noktadaki bir köydeydim. Evlerde su bile akmayan bir yoksulluğun içindeydim ama yine de buradan bu şekilde ayrılmak gururumu incitti.
“Peki hocam şimdi ne olacak?” dedim. “Ben de bu köyü çok seviyorum, köylülerle diyaloğum çok iyi, burada daha yapacaklarım var. Bu köyde kalma şansım yok mu?”
“Hocam” dedi, “Ben sizin çalışmalarınızı çok beğendim herkese örnek gösteriyorum fakat A. Rıza bey hakkınızda çok olumsuz şeyler yazmış, yerinizi değiştireceğiz. Önceden alınan bu kararı uygulamak zorundayız. Ben düşüncelerimi ilde, İl Özel İdare Kurulu'nda anlattım ve herkes ikna oldu. Seni tecrübeli bir müdürün yanına göndermeyeceğiz. Tam tersine, çok güzel bir köye ve beş öğretmenli bir okula müdür olarak gideceksin. Üstelik şehre daha yakın burası.”
Güldü ve şöyle tamamladı:
“Sakın üzülme, böylece bu senin için bir cezadan çok, bir ödül olacak. Mesleğinizdeki heyecanınızı sakın kaybetmeyin.”
Şaşırmıştım.
Buna hazır değildim. Her şeyden önce sıfırdan alıp bir yerlere getirdiğim öğrencilerimden ayrılmak acı verecekti. Aslında bu yoksul köyün çocuklarıyla çalışmaktan mutluydum. Üstelik akılda kalacak bir şeyler yapmak istiyordum. Biliyorum ki bu karara köylüler de öğrencilerim de üzülecekti.
Bu bir sürgündü. Bu şekilde sürgüne gitmek kimsenin hoşuna gitmez. Ama o yıllarda öğretmenlerin ve memurların “sürgün” edilmesi çok yaygındı. Bir yöneticinin, bir müfettişin, uydurma bir soruşturmayla istedikleri herkesi sürgüne gönderirlerdi. Okuldaki hizmetlilerin bile sürüldüğünü duyuyorduk.
SÜRÜLEN ÖĞRETMEN
Biz
Sürdüğünüz öğretmenin
Öğrencileriyiz
Biz öğretmenimizi
Hemen geri isteriz
Yalnız vermeyi bilirdik biz
İstemeyi de öğretti bize
Sürülen öğretmenimiz
Biz sürülen öğretmenimizi
Derhal geri isteriz
Biz onun sevgili öğrencileriyiz
***
Projem Yarım Kaldı
Bir proje hazırlayıp köylülerle tek tek konuşmuştum. Köydeki hiçbir evde tuvalet yoktu. Bunun için Geçen yıl içinde onları her eve bir tuvalet yapmamız gerektiğini anlatmış ve hepsini ikna etmiştim. Temizlik ve sağlığın ne kadar önemli olduğunu birkaç kere anlatmıştım.
Köylüler sürgün edildiğimi öğrenince tepki gösterdiler. Aralarında muhtar da köyün ileri gelenleri ve gençler de vardı.
“Üzülmeyin hocam” dediler, “Hepimiz beraber bütün köyü toplayıp Antep’e gideceğiz. Valiye çıkıp biz hocamızı istiyoruz, biz ondan memnunuz diyeceğiz.” diyerek yüksek sele itirazlarını söylediler.
“Bakın” dedim, “Ben bu köyü de çocuklarını da çok sevdim. Tabi ki ben de istemem gitmeyi. Ama bu karar alınmış, artık değişmez. Şimdi beni Nizip’in güzel bir köyüne gönderiyorlar. Buraya da bir öğretmen gönderirler. İdare ile böyle bir sürtüşmeye girmeyelim, hakkınızı helal edin ben de sizlerden memnundum ama sonuçta ayrılmak zorundayız, bir yıllık çalışmam da sizlere helal olsun” dedim.
Sonradan da öğrendim ki “haksızlığa uğramak, birilerine haksızlık etmekten daha yüce bir duyguydu…”
SÜRGÜN DEVRİ
Ben bir öğretmen
Bir yurttaş
Aldığın küçük bir maaş
Yoksullaş ha yoksullaş
Yetmiyormuş gibi
Bunca karşılıksız uğraş
Karanlıkla baş ederken
Bir de sürgünle
Kıyımla, tayinle savaş
Çocukların bu haberi duyunca çok üzülüp ağladıklarını duyduğumda boğazımın düğümlendiğini hissederek Nurettin’den ayrıldım. Çok üzülmüştüm, ama mesleğime olan heyecanımı asla kaybetmeden yollara düştüm...
UYGARLIK ÇOK İLERLEDİ
Uygarlık ne kadar ilerledi anne
Eskiden filize sürgün derlerdi
Şimdi sürgüne öğretmen diyorlar
Uygarlık ne kadar ilerledi anne
Eskiden köylere
Öğretmen gönderiyorlardı
Şimdi köylerden öğretmen sürüyorlar
Uygarlık ne kadar ilerlemiş anne
Ülkeyi, çocukları ve öğretmenleri
Ne çok seviyorlar.
***
Devamı var:
Bir Sürgün Hikayesi - 3
Bir Kan Davası Öyküsü